Aşkın, cesaretin, yaşama sevincinin simgesi, gerçek ve tanışmaktan mutluluk duyacağınız biri: Cyrano. Şair, silahşör, fizikbilir, musikişinas.
Tiyatronun ruhu kumpanyadır ve kumpanyanın ruhu da yolculukta saklıdır. Sait Faik’in öyküsünde hayat bulmuş bir tiyatro ekibi İstanbul’dan yola çıkıp İzmir’e varıyor ve benzersiz bir macerayı da yanlarında taşıyor. Biraz Shakespeare, azıcık Moliere, en tatlı nağmeler ve ferah bir kahkaha. Cumhuriyet Eğlencesi Kumpanyası’na hoşgeldiniz.
Özel bir davet için seksen kişiyi ağırlamak zorunda kalan Peri Hanım’ın aklını kaçırması üzerine yeğeni Mine işleri ele almak zorunda kalır. Teyzesinin tarif defterlerinden ve onunla olan hatıralarından faydalanarak bu işin üstesinden gelir. Ancak hazırladığı tarifin gelen davetliler üzerinde farklı bir etkisi olacaktır.
Oz Büyücüsüne giden yolda dostluğu ve sevgiyi yeniden tadacağımız macera dolu bir hikâye kahramanlarımızı bekliyor. Yolda karşılaşacakları sürprizler ise onların kendini arayışı.
Dedektif Pamuk, mesleğindeki ilk görevi nedeniyle çok heyecanlıdır: Doli’yi yakalaması gerekmektedir.
Sona ermiş bir savaşın ardından bir tren vagonunda, karşı cephelerde savaşmış iki askerin karşılaşarak hesaplaşmaları konu edinilir. Hesaplaşma anında cephelerin haklılıkları değil insanın haklılıkları irdelenir. Psikolojik açıdan çıkmazda olan iki karakter, savaş gerçeğinin somut bir yansımasıdır.
Nerede olduğunu ve neden orada olduğunu bilmeyen biri... Nerede olduğunu ve neden orada olduğunu anlamlandırmaya çalışan bir diğeri. İkisi dışında herkesin bildiği ya da hiç kimsenin bilmediği bir yer; orası...
Her şey mahalle sakinlerinin Şaziye’nin istiridyelerinden inci çıktığını öğrendiği zaman başlamıştır. Kurbanlarla birlikte gömülen gerçek, bu defa geride kalanların peşine düşer.
İnsanları kendine muhtaç bırakarak iktidar kuran bir kişi, önemini kaybederse ne olur? Domuzlara Makine, güçten başka bir şeyi tanıyamayan karakterlerin çaresizliklerini sahneye taşımaktadır.
Hayaller için gerçeklere katlanılabilir mi? Ya gerçek, büyük bir kabussa? Onlar gerçeğin parçası iki kadın. Umudun, bekleyişin ve çaresizliğin hikayesi Sürtük...
Yaşar, ne yaşar, ne yaşamaz... Yaşar'ın başı dertten kurtulmaz. Ta ki bir şeyi anlayana kadar. Neyi mi? Hepsini tek tek anlatacağız. İki yönetmen, bir piyano, harika bir ekip, nefis şarkılar, bol kahkaha: Aziz Nesin'in Türk Tiyatrosunun çağdaş klasikleri arasına girmiş ölmez eseri İzmir'de.
Salgın zamanı, tiyatro kapalı. Sıkılan bir adam var içeride, neyse ki genç, hoşsohbet bir kadın damlıyor sabah sabah- ve her sabah. Her sabah damlıyor bizim kız. Tamam, biraz ısrarcı olabilir... Bu ne tiyatro aşkı böyle? Evet, öyle.
Din kisvesi altında usta bir dolandırıcı Tartuffe... Din adına ailesinden bile vazgeçmeye hazır bir burjuva Orgon. Veee...Sahne hazır!!! 1664 yılında yazılmış olsa bile bugün tanıdık gelen bir kurgu. Gerisi mi? Gerisi oyunumuzda...
Bir Fiat 132, bir ceket, bir burun, iki kulak, iki kadın, bir erkek ve aynısından bir tane daha, doktor, komiser, savcı (evlerden uzak), bir pencere, dört kapı, bir klarnet, bir gitar, bir tencere kuzu haşlama ve epeyce şamata. İyi seyirler.
İkinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesi, St. Louise’de, daktilo kursundan kaçan bir kız tek başına parklarda dolaşır. Ağabeyi, çalışmakta olduğu mağazada ayakkabı kutularına şiirler yazar. Anneleri bambaşka hayatlar düşlemektedir onlar için. Yaz da erkenden gelir, birdenbire bir sıcak…
Masal bu ya, gösterişçi bir kral varmış ülkelerden birinde. "Ne giysem, ne giysem” diye düşüne düşüne, başka hiçbir şey düşünemez olmuş.